İşte benim minik oğlumun doğum hikayesi…
Hala içimde taşıdığım, normal doğum yapamama hüznünü bir kenara bırakırsak, bebeğimin dünyaya gelişi tabi ki her ayrıntısıyla bana çok keyif veren, hayatımın en önemli olayı olarak hafızamda kalacak. Çok uzun anlattıcam bu büyülü anları.
Uzun tartışmalar sonunda artık ameliyathanedeyim. Bu bölümü biraz hızlı geçiyorum canımı acıtan ama şuan unuttuğum anlardı o yaşadıklarım. Sonra her şey çok hızlı gelişti ve ben inanılmaz bir duygu seline kapıldım. “Artık bebeğim doğacak, anne olacağım” psikolojisine girmiştim ve ameliyata hazırlanırken gözyaşlarımı zor tutuyordum. Hazırlandım, kapıda sadece eşim vardı beni heyecanla bekliyordu. asansöre kadar vedalaştım veee işte ameliyathanedeyim!
Hep anlattıkları soğuk ameliyathane ortamından çok uzaktı. Küçük, çağla yeşili duvarlı bir odada müzik eşliğinde beni bekliyorlardı. Epidural anestezi için katater takılacaktı. Bir uzman ben otururken omuzlarımdan aşağı bastırdı ve hiç hareket etmememi söyledi. Uyuşturmak için yaptıkları iğneyi 1 saniye, kataterin takılmasını da 1 saniye hissettim. Kan aldırmanın bile daha antipatik bir işlem olduğunu söyleyebilirim, son derece rahattı. Bu esnada benim gözyaşlarım biraz geri kaçmıştı, sakin takılmaya çalışıyordum 🙂 Anestezi uzmanının sohbetiyle birlikte ameliyat başladı. Hiçbir acı yoktu fakat çeşitli hisler vardı, çok enteresan şeyler olduğu belliydi 🙂 Saat 11:12’ydi ve hayatım boyunca kulaklarımdan gitmeyecek olan, bebeğimin güzel ağlaması (çığlık desek daha doğru olur) ile benim yeni hayatım başladı. Ben de hıçkırarak ağlıyordum, onu giydirip koynuma getirdiklerinde boynumdaki sıcaklığını unutamayacağım. Pembe beyazdı ve çok güzeldi. Anlatmaya çalışsam sayfalar sürer, tarifsiz bir duygu…
Benim işlemlerim yaklaşık 20 dk daha devam etti. Mutluluk ve heyecandan sarhoş gibiydim, yukarı çıkardıklarında eşimin heyecanı, coşkusu, beni giydirmeleri, hepsi hayal gibi. Ve işte bebeğimi de yanıma getirdiler ve ilk emzirme denemesi… İşte bu yüzden normal doğum istiyordum, işte bu yüzden sezaryeni de lokal anesteziyle oldum. Ameliyattan çıkmış gibi değildim ve her şeyi net yaşamak çok güzeldi. Uzman ellerde olduktan sonra aslında basit bir işlem. Belki başka bir ameliyat olsa insan fena olabilir, ama o psikolojiyle “şu anda canlı canlı ameliyat oluyorum, uyanığım” gibi düşüncelere kapılmadım, hiç öyle şeyler hatırlamıyorum, bebeğime odaklanmıştım ve o heyecan bana zaten yetti. Sonrasında birkaç saat boyunca düğmeye basıyor ve ağrı kesicinizi de ayarlıyorsunuz, sabah 4’e kadar rahat ettim. Sonra da zaten iğne ve haplar başlıyor. Epiduralin baş ağrısı gibi yan etkilerini duymuştum ama bu kadar olacağını tahmin bile edemezdim. Tüm ter bezlerim çalışıyordu o başağrısı çok kötü hiç unutamam.Ama sezaryen, ah o sezaryen… Karnımın kesilmesi bana her zaman antipatik geliyordu ve eve dönünce, bebeğimi kucağıma almak için yataktan doğrulamamak, işte ona çok sinir oldum…
Sezaryeni sevmedim ama uyanık olmayı sevdim. Normal doğumdan vazgeçmek zorunda kalmak benim elimde gibi görünse de aslında değildi. Sancıları son seviyede olmasa da gördüm ve öncelikle anneme ve tüm normal doğum yapanlara sonsuz saygı duyuyorum. Ama içimde bir eksiklik hep olacak. Maalesef benim bebeğim de 2000’li yılların “sezaryen bebekleri”nden oldu. İşte buna üzülüyorum. Hafife almamak gerek fakat içimden dolu dolu “doğurdum” diyemiyorum. Düşünmeye başladıkça böyle garip düşünceler sarıyor. Bu yüzden “hayırlısı oldu” diyerek olumlu bakmaya çalışıyorum. İçimde bir hüzün ve hayal kırıklığı kaldığını söyleyebilirim. Yine de bebeğime sağlıkla kavuştuğum için binlerce kere şükürler ediyorum. Tüm anne adaylarının da bebeklerini sağlıkla kucaklarına almalarını diliyorum.
İşte bu da benim ATAKAN’nımın dünyaya “merhaba” hikâyesi… Benim de “dünyaya yeniden gelme” hikâyem…
ANNEN
GAMZE AKBAŞ