Monthly Archives: Mart 2009

ATAKAN’nımın dünyaya “merhaba” hikâyesi…

Standard

İşte benim minik oğlumun doğum hikayesi…

Hala içimde taşıdığım, normal doğum yapamama hüznünü bir kenara bırakırsak, bebeğimin dünyaya gelişi tabi ki her ayrıntısıyla bana çok keyif veren, hayatımın en önemli olayı olarak hafızamda kalacak. Çok uzun anlattıcam bu büyülü anları.

Uzun tartışmalar sonunda artık ameliyathanedeyim. Bu bölümü biraz hızlı geçiyorum canımı acıtan ama şuan unuttuğum anlardı o yaşadıklarım. Sonra her şey çok hızlı gelişti ve ben inanılmaz bir duygu seline kapıldım. “Artık bebeğim doğacak, anne olacağım” psikolojisine girmiştim ve ameliyata hazırlanırken gözyaşlarımı zor tutuyordum. Hazırlandım, kapıda sadece eşim vardı beni heyecanla bekliyordu. asansöre kadar vedalaştım veee işte ameliyathanedeyim!

Hep anlattıkları soğuk ameliyathane ortamından çok uzaktı. Küçük, çağla yeşili duvarlı bir odada müzik eşliğinde beni bekliyorlardı. Epidural anestezi için katater takılacaktı. Bir uzman ben otururken omuzlarımdan aşağı bastırdı ve hiç hareket etmememi söyledi. Uyuşturmak için yaptıkları iğneyi 1 saniye, kataterin takılmasını da 1 saniye hissettim. Kan aldırmanın bile daha antipatik bir işlem olduğunu söyleyebilirim, son derece rahattı. Bu esnada benim gözyaşlarım biraz geri kaçmıştı, sakin takılmaya çalışıyordum 🙂 Anestezi uzmanının sohbetiyle birlikte ameliyat başladı. Hiçbir acı yoktu fakat çeşitli hisler vardı, çok enteresan şeyler olduğu belliydi 🙂 Saat 11:12’ydi ve hayatım boyunca kulaklarımdan gitmeyecek olan, bebeğimin güzel ağlaması (çığlık desek daha doğru olur) ile benim yeni hayatım başladı. Ben de hıçkırarak ağlıyordum, onu giydirip koynuma getirdiklerinde boynumdaki sıcaklığını unutamayacağım. Pembe beyazdı ve çok güzeldi. Anlatmaya çalışsam sayfalar sürer, tarifsiz bir duygu…

Benim işlemlerim yaklaşık 20 dk daha devam etti. Mutluluk ve heyecandan sarhoş gibiydim, yukarı çıkardıklarında eşimin heyecanı, coşkusu, beni giydirmeleri, hepsi hayal gibi. Ve işte bebeğimi de yanıma getirdiler ve ilk emzirme denemesi… İşte bu yüzden normal doğum istiyordum, işte bu yüzden sezaryeni de lokal anesteziyle oldum. Ameliyattan çıkmış gibi değildim ve her şeyi net yaşamak çok güzeldi. Uzman ellerde olduktan sonra aslında basit bir işlem. Belki başka bir ameliyat olsa insan fena olabilir, ama o psikolojiyle “şu anda canlı canlı ameliyat oluyorum, uyanığım” gibi düşüncelere kapılmadım, hiç öyle şeyler hatırlamıyorum, bebeğime odaklanmıştım ve o heyecan bana zaten yetti. Sonrasında birkaç saat boyunca düğmeye basıyor ve ağrı kesicinizi de ayarlıyorsunuz, sabah 4’e kadar rahat ettim. Sonra da zaten iğne ve haplar başlıyor. Epiduralin baş ağrısı gibi yan etkilerini duymuştum ama bu kadar olacağını tahmin bile edemezdim. Tüm ter bezlerim çalışıyordu o başağrısı çok kötü hiç unutamam.Ama sezaryen, ah o sezaryen… Karnımın kesilmesi bana her zaman antipatik geliyordu ve eve dönünce, bebeğimi kucağıma almak için yataktan doğrulamamak, işte ona çok sinir oldum…

Sezaryeni sevmedim ama uyanık olmayı sevdim. Normal doğumdan vazgeçmek zorunda kalmak benim elimde gibi görünse de aslında değildi. Sancıları son seviyede olmasa da gördüm ve öncelikle anneme ve tüm normal doğum yapanlara sonsuz saygı duyuyorum. Ama içimde bir eksiklik hep olacak. Maalesef benim bebeğim de 2000’li yılların “sezaryen bebekleri”nden oldu. İşte buna üzülüyorum. Hafife almamak gerek fakat içimden dolu dolu “doğurdum” diyemiyorum. Düşünmeye başladıkça böyle garip düşünceler sarıyor. Bu yüzden “hayırlısı oldu” diyerek olumlu bakmaya çalışıyorum. İçimde bir hüzün ve hayal kırıklığı kaldığını söyleyebilirim. Yine de bebeğime sağlıkla kavuştuğum için binlerce kere şükürler ediyorum. Tüm anne adaylarının da bebeklerini sağlıkla kucaklarına almalarını diliyorum.

İşte bu da benim ATAKAN’nımın dünyaya “merhaba” hikâyesi… Benim de “dünyaya yeniden gelme” hikâyem…

ANNEN

GAMZE AKBAŞ

36. Hafta

Standard

Hamilelikten anneliğe… Geriye sayım başladı.

Hamileliğimin sonuna geldim. 36.hafta bitiyor ve bebeğim 40 haftayı dolduracak mı diye merak ederek günlerim geçiyor. Eşimle birlikte son 1 hafta-10 gündür fena halde havaya girdik. Artık yapacak hazırlık kalmadı ve doğumu bekliyoruz. Hayırlısı ne zamansa o gün gelmesini diliyorum, ama artık bayağı sabırsızlanmış durumdayız. Dün akşam uyumaya çalışırken -artık uyumak zor çünkü!- geçen yaklaşık 9 ayı değerlendirdim.

– Hamilelik çok zevkli, ama gerçekten de zor bir süreç. “Çok rahat bir hamilelik geçiriyorum” dendiğinde, aslında hamileliğin getirdiği ekstralar zaten yaşanıyor, ancak fazladan bir sağlık sorunu yaşanmıyor diye algılıyorum. Ben de soranlara “Hamilelikle ilgili klasik şeyler var, onun dışında çok şükür iyi geçiyor” diyorum.

– İsteyerek hamile kaldıktan sonra zorluklar eninde sonunda vız geliyor. “Sen bir de kucağına al, hamileliği unutacaksın bile” diyenler çoğunlukta. Düşünüyorum da, çocuk büyütmekle ilgili o kadar ayrıntı ve iş varken 8-9 aylık hamilelik süreci gerçekten hafif olsa gerek. Neticede geçici bir dönem. Asıl söylemek istediğim aslında şu; Hamilelik, yani çocuk sahibi olmak; kesinlikle isteyerek ve karar verilerek yaşanması gereken bir durum.

– Herkesin hamileliği kendine özgü. Kitaplarda yazan veya konuşulan her şeyi tüm anne adayları yaşayacak diye bir kural yok. Ben hiçbir gün sabah bulantısı yaşamadım ama arada sırada gelen halsizliklerde zorlandım, evde saksı gibi oturduğum oldu.

– Birçok hazırlığı 7.ayın sonunda bitirmek gerekiyor. Sonrasında insan gerçekten ağırlaşabiliyor ve enerjisi olsa da pili çabuk bitebiliyor. Erken doğum ihtimali de cabası.

– Bilinçli olmak güzel, fakat her şeyi bilmeye çalışmak da çok faydalı değil bence. Anne adayı olarak üzerime düşenleri yaptıktan sonra, geri kalanını önce Allah’a, sonra doktoruma bırakarak hamileliğimi sakince yaşıyorum. Doktor nasılolsa gerekli takibi yapıyor, ben genel hatlarıyla bilgiler edindim, gerisini akışına bıraktım. Henüz anne adayıyken bile insana sürekli bir endişe hali zaten geliyor, üzerine eklememeye çalışmak lazım. Doktorlardan iyi bilecek halim yok! 🙂

– Eşim! Sayılı günde yaşanan bir dönemde benden desteğini en ufak şekilde esirgemedi. Buradan eşime teşekkürlerimi ve sevgilerimi iletiyorum 😉

– Çalışan anne adayı olduğumdan  kendini çok fazla zorlamadım. Allah korusun, erken doğum olursa “keşke biraz dinlenseydim” dememek için. Sonradan dinlenmeye asla fırsatımızın olmayacağını biliyorum:) 32.haftada izne başladım, bebeğimle geçireceğim vakitten gittiği için tabi ki memnun değilim ama gerçekten kendimi iyi hissetmiyordum, kararımdan şimdilik eminim. Neticede “Mutlu anne, mutlu bebek” demişler 🙂

– Annemin kıymetini şimdi daha iyi anlıyorum.  Buradan anneme de, babama da teşekkür ediyorum ve onları artık daha iyi anladığımı itiraf ediyorum 😉

– Annemler 5 kardeş. Düşündükçe anneanneme inanamıyorum. 5 hamilelik, 5 doğum! Herhalde 1-2 tanesinden sonra vücut da alışıyor, hamilelik günlük hayatın bir parçası haline geliyor diye bir düşüncem  var Ama kendi hamileliğimi, bir yandan da onun köy-kasaba ortamında yaşadığı zor hayatı düşündükçe hala inanamıyorum. En ufak bir “of”lamamda onu aklıma getirip halime şükrediyorum. Demek ki milyarlarca insan nasıl ve ne şartlarda doğduysa biz de bir şekilde doğum yapacağız, hayatın bir parçası. Güçlü olmak lazım.

Sonuç olarak, bunlar hamileliği sanki biraz hastalık hali gibi görünce yapabileceğimiz pek de fazla bişey yok. Bu liste uzayıp gidebilir. Hamileliğin asıl yüzü ise böyle maddelere hatta kelimelere bile dökmesi zor duygulardan oluşuyor. Annelik şimdiden böyle bir duyguysa, kim bilir bebeğimi kucağına almak, gün geçtikçe büyümesini izlemek nasıl bir duygudur! Henüz hamileyken bile, önceden bilmediğim bir boyuta geçtim, hep duyduğum ve tahmin ettiğim, fakat gerçekten yaşamadığım duyguları öğrendim. Meğerse kalbimin bilmediğim köşeleri ve derinlikleri varmış, ifade etmek gerçekten zor ama “kalbimin hiç bilmediğim derinliklerini öğrendim” diyebilirim. Hiç şair ruhlu değilimdir, ama annelik demek ki insanı böyle yapıyor.

ANNEN

GAMZE AKBAŞ